Baki GÜL
Taksim direnişine dair çok şey yazıldı ve çizildi. Dahası da yazılacak
ve tartışılacak. Ancak dikkat çekilmesi gereken temel bir nokta var. O
da Taksim Gezi Parkı’nda oluşan “darbe zemini”dir. Bu darbe zeminini ise
AKP’nin çözümsüz politikaları ve polis şiddeti kullanılarak
gerçekleştirilecekti. Ancak halkın direnişi, BDP’nin, özellikle de Sırrı
Süreyya Önder’in tutumu hem polisin darbesini engelledi hem de AKP’nin
antidemokratik politikalarına da “artık yeter” denildi. Yani AKP,
Taksim’deki direnişçilerden sadece özür dilememeli, ayrıca teşekkür de
etmeli. Çünkü Taksim direnişçileri, polis zemini üzerinden yapılacak
büyük bir darbeyi engelledi. Polisi harekete geçirenlerin hedefi kaos
yaratmaktı. Aynen geçtiğimiz yıl Oslo sürecini sabote edenler gibi,
aynen PKK karşısında yenilmiş generallerin vakti zamanında yaptıkları
gibi... Bu güçler zamanı kolladı ve Tayyip Erdoğan’ın kibirli, “ben
yaptım oldu”, antidemokratik ve totaliter özellikleri ile birleşince de
Taksim’deki tablo ortaya çıktı. Direnen halk temel olarak şu mesajı
veriyor: Rejim totaliter ve diktatöryel yöne gitmemeli aksine
demokratikleşmelidir. Yani AKP’nin kendisine göre tanımladığı “darbe” ve
“demokrasi” kavramları halkın direnişi ile temel ve doğru zemine
oturtuluyor. Bu nedenle de AKP iktidarı Taksim direnişi ile başlayan ve
tüm Türkiye’ye yayılan göstericilere teşekkür etmeli, polisi elden
geçirmeli ve devlet şiddetini sürekli üreten politikalardan da hemen
vazgeçmeli. Çünkü bu halk AKP’nin “titremesi ve kendisine demokratik
özellikler kazanması gerektiğini göstermiştir. AKP’nin kibirde, baskıda
ısrar etmesi kendisi için büyük bir felaket olacaktır. Dolayısıyla
“halkta ve halkın eyleminde hayır vardır!” sözünü hatırımızda tutmamız
gerekiyor.
Tabii ki bu direnişin başkaca sonuçları da oldu. Bu sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye halkı bütün baskı ve sindirmelere karşı biriktirdiği öfkesini gerektiğinde devrimci bir direnişle ortaya koyabilme yetisine sahiptir. Bu direşin devlet ve devletin polisine karşı olması ise önemlidir.
Taksim’deki direniş sadece devletin ve hükümetin antidemokratik baskı politikalarına karşı değildi; devletin özel savaş aygıtı olarak kullandığı medyasına da karşıydı.
Halk direnişinin ortaya çıkardığı diğer önemli bir sonuç da CHP ve İşçi Partisi gibi ulusalcı faşist dinamiklerle kendisini ayrıştırmaya gidebilmesidir. Çünkü halkın ezici çoğunluğu devletin değişimden, tekçi ve dayatmacı özelliğinden kurtulmak istemektedir. Yani AKP’nin de kemalist statükocu totaliter politikalarına da karşıdır. Yani sosyal faşistlerin “Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı kocaman bir yalandır! Çünkü halk Kemalistletin statükocu askerlerine de, polisin faşist yapılanmasına da, Tayyip Erdoğan’ın tebaası olmaya da karşıdır. Türkiye halkı da aynen Kürdistan ve Ortadoğu halkları gibi özgür ve eşit yaşamak istiyor. Bunun için siyasete müdahalede bulunuyor.
Peki “şimdi ne yapılmalı?” sorusu ise hayatidir. Şimdi yapılacak olan, halkların direnişlerini ortak mücadele zemini üzerinde ortaklaştırmaktır. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın Etkin Haber Ajansı’ndan Arzu Demir’e verdiği mülakatta söyledikleri, “şimdi nelerin yapılması gerektiğine” ilişkin oldukça önemlidir. Karayılan, Türkiye solunun, demokrasi güçlerinin, Alevilerin ortak örgütlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ortak örgütlenme ve mücadele ile büyük bir potansiyel örgütlendirildiğinde solun seçenek haline geleceğini söylüyor. Taksim’de başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan halk eylemleri de zaten bunu göstermiyor mu?
Sonuç olarak daha çok yazılıp çizilecek. Ancak Taksim direnişi, Rojava’daki devrimin havası ile aynıdır. Kuzey Kürdistan’daki 40 yıllık mücadelenin birikiminin batıya yansımasıdır. Devlete karşı toplumun kendisini ortaya koyma biçimidir. İktidarın çıkaracağı ders, totaliter politikalardan vazgeçmek ve hızla demokratikleşmektir. Sorunları çözmektir. Solun çıkaracağı ders, öncülük ve örgütlenme sorumluluğunu yerine getirmektir. Medyanın çıkaracağı ders, ‘iktidara yandaşlık ve kaba devlet korumacılığı yapmak zamanla halk düşmanlığına götürür’ gerçeğini görmektir. Kürtlerin çıkaracağı ders, direnişte yalnız değil, Türkiye halkları ile ortak direniş hattının zemini vardır ve güçlüdür. Polisin çıkaracağı ders, devlet tetikçiliği yapmak, zulüm uygulamak sonsuz değildir, hesap verme günü gelmiştir. Kemalistlerin çıkarması gereken ders, AKP’nin baskıları ile kemalizmin statükoculuğu aynı yumurta ikizidir. Halk bunlara karşıdır. Boşuna heveslenmeyin. Ağabeyler üzerine kurulu örgütlenme, toplum sadece dizayn etmek istediğiniz amaçlarınız için yoktur, özgürlükler ve adalet her şeyden değerlidir.
Taksim’deki zamanın ruhunu okuyan halkların başkaldırısıdır. Evet, zamanın ruhu halkların zamanının geldiğini zaten önceden haber veriyordu. Newroz’la başlayan, Taksim’le devam eden halkların baharını getirenlere selam olsun!..
Tabii ki bu direnişin başkaca sonuçları da oldu. Bu sonuçları şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye halkı bütün baskı ve sindirmelere karşı biriktirdiği öfkesini gerektiğinde devrimci bir direnişle ortaya koyabilme yetisine sahiptir. Bu direşin devlet ve devletin polisine karşı olması ise önemlidir.
Taksim’deki direniş sadece devletin ve hükümetin antidemokratik baskı politikalarına karşı değildi; devletin özel savaş aygıtı olarak kullandığı medyasına da karşıydı.
Halk direnişinin ortaya çıkardığı diğer önemli bir sonuç da CHP ve İşçi Partisi gibi ulusalcı faşist dinamiklerle kendisini ayrıştırmaya gidebilmesidir. Çünkü halkın ezici çoğunluğu devletin değişimden, tekçi ve dayatmacı özelliğinden kurtulmak istemektedir. Yani AKP’nin de kemalist statükocu totaliter politikalarına da karşıdır. Yani sosyal faşistlerin “Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı kocaman bir yalandır! Çünkü halk Kemalistletin statükocu askerlerine de, polisin faşist yapılanmasına da, Tayyip Erdoğan’ın tebaası olmaya da karşıdır. Türkiye halkı da aynen Kürdistan ve Ortadoğu halkları gibi özgür ve eşit yaşamak istiyor. Bunun için siyasete müdahalede bulunuyor.
Peki “şimdi ne yapılmalı?” sorusu ise hayatidir. Şimdi yapılacak olan, halkların direnişlerini ortak mücadele zemini üzerinde ortaklaştırmaktır. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın Etkin Haber Ajansı’ndan Arzu Demir’e verdiği mülakatta söyledikleri, “şimdi nelerin yapılması gerektiğine” ilişkin oldukça önemlidir. Karayılan, Türkiye solunun, demokrasi güçlerinin, Alevilerin ortak örgütlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ortak örgütlenme ve mücadele ile büyük bir potansiyel örgütlendirildiğinde solun seçenek haline geleceğini söylüyor. Taksim’de başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan halk eylemleri de zaten bunu göstermiyor mu?
Sonuç olarak daha çok yazılıp çizilecek. Ancak Taksim direnişi, Rojava’daki devrimin havası ile aynıdır. Kuzey Kürdistan’daki 40 yıllık mücadelenin birikiminin batıya yansımasıdır. Devlete karşı toplumun kendisini ortaya koyma biçimidir. İktidarın çıkaracağı ders, totaliter politikalardan vazgeçmek ve hızla demokratikleşmektir. Sorunları çözmektir. Solun çıkaracağı ders, öncülük ve örgütlenme sorumluluğunu yerine getirmektir. Medyanın çıkaracağı ders, ‘iktidara yandaşlık ve kaba devlet korumacılığı yapmak zamanla halk düşmanlığına götürür’ gerçeğini görmektir. Kürtlerin çıkaracağı ders, direnişte yalnız değil, Türkiye halkları ile ortak direniş hattının zemini vardır ve güçlüdür. Polisin çıkaracağı ders, devlet tetikçiliği yapmak, zulüm uygulamak sonsuz değildir, hesap verme günü gelmiştir. Kemalistlerin çıkarması gereken ders, AKP’nin baskıları ile kemalizmin statükoculuğu aynı yumurta ikizidir. Halk bunlara karşıdır. Boşuna heveslenmeyin. Ağabeyler üzerine kurulu örgütlenme, toplum sadece dizayn etmek istediğiniz amaçlarınız için yoktur, özgürlükler ve adalet her şeyden değerlidir.
Taksim’deki zamanın ruhunu okuyan halkların başkaldırısıdır. Evet, zamanın ruhu halkların zamanının geldiğini zaten önceden haber veriyordu. Newroz’la başlayan, Taksim’le devam eden halkların baharını getirenlere selam olsun!..
Yorum Gönder